mehmet

felsefeodevim

aristo

 
                                  ARİSTO’NUN BİLGİ ANLAYIŞI

Arsito için de felsefenin nihâi hedefi, varlığın bilgisi, genel
olarak geçerli olanın ilmidir. O da, iki selefi olan Eflatun ve Sokrat gibi, gerçek bilginin ancak kavramsal bilgi yoluyla elde edilebileceğine inanır. Fakat bu ortak temelden çok, hiç olmazsa Eflatun’a karşı Aristo’nun düşüncelerindeki başkalık, güçlü bir şekilde göze çarpar. Eflatun bilgi eleştiricisi olarak düşünmeye başlar; Aristo ise bütünüyle dogmatik  olarak halkın “eşya”yı tasavvur edişi kendisine düşünce başlangıcı olarak seçer, onun ancak mantıksal yöntemle yoğrulması gerektiğini kabul eder. 
n        Felsefenin baş sorusu olan “var olan nasıl düşünülmelidir? Cevher (töz) nedir?” sorusuna şu cevabı verir. Varlığı, ne ruhu açıklamaya güç yetiremeyen sırf maddede arayabiliriz, ne de  sırf tümellik düşüncesinde; varlık, tümelle belirlenmesi ve özelleştirilmesi bakımından ve belirlenip özelleştirildiği oranda, tiksel eşyadadır. Eflatun’un ilgisi, bilgi teorisi yönüne, bilgide kesinliğe, “varlığın” değer ve gerçekliğinin ne tarzda olduğuna yönelikti; Aristo’nun ilgisi oluşsaldır.
Duyulur dünyada etkili olan nedenleri bulmak
ve açıklamak ister. Eflatun’un ideleri, ona bu amacı sağlamaya elverişli gözükmediklerinden, üstadının ideler teorisini çok uygun olmayan bir eleştiriye tabi tutar. Aristo’nun iddiası şudur, Sokrat, haklı olarak şu savunma ile yetinmiştir: Ne kadar doğa eşyası varsa, o kadar onların cins kavramı vardır; Eflatun ise, bundan başka her bir şey için bir örnek (Idee) istemiştir. Ona göre örneği, üç başka başka gök vardır: Biri duyularla algılanabilendir, diğeri matematikle kavranılan, üçüncüsü de gök idesidir; aynı şekilde üç başka insan vardır: Bir yandan insan bireyi, sonra insan türü ve bir “üçüncü insan” ki, ilk ikisi onun idesinin taklididirler. Aristo’nun bu değerlendirmeleri ortaya koymasına, Eflatunculardan bazı filozofların savunanlarının veya yorumlarının etkili olması mümkündür. Fakat buna göre, üstadının teorisini, en ince ve samimi yanına nüfuz ederek anlamayı başaramamıştır. Aslında Aristo’nun olguları doğru olmayan bir tarzda tasvir ettiği de açık olarak gösterilebilir. Bu türden olarak Aristo der ki, Eflatun sınaî ürünler, oranlar, nitelikler vs. için ideler kabul etmeyerek felsefesinin mantığına aykırı davranmıştır.
 
      Oysa Eflatun’u incelemiş olan her kimse, filozofun ideler teorisi için ileri sürdüğü “Kratylos”’daki dokumacılık, Devlet’teki minder ve genel olarak zanaat ürünü, Phaidon’daki eşitlik ideleriyle yakınlık kurmuştur. Aristo, eşyanın “niteliğ”’ni “ dış eşyadan soyutlamadan ve ayırmadan, onların içinde arayarak, “bir”i “çok”un yanında değil, belki içinde bularak idealizmin kurucusuna karşı güçlü bir ilerleme ortaya koymuş olduğuna inanır. Kuşkusuz Aristo’nun (ihtimal doktor olan atalarından miras kalmış) gerçekçiliği (realisme), olgulara karşı duyarlılığı takdire değerdir, bu sayede çok sayıda ve önemli bakımdan sağlam bir eleştirel temel yoktur. Bir bilimsel düşünce aracı olması bakımından matematiğin değerini gerektiği gibi takdir etmemesi, buna karşılık biçimsel (formel, sûri) mantığa, özellikle haddinden fazla değer vermeye eğilimli olması da bununla ilişkilidir. 
        Aristo’ya mantığın “babası” denilmesi kural olmuştur ve haklıdır. Fakat bunu, Aristo’nun mantığı bir defada icat ettiği anlamına almamalıdır. Daha doğrusu mantık ilmi, düşünceyle en sıkı bağlantı halinde olarak meydana gelmiştir: böylece, örneği töz, miktar ve hareket gibi temel kavramlar, Pisagorcuların ve Elealıların fesefi-matematik meseleleriyle, bizzat kavram tasavvuru da Sokrat’la ortaya çıkmıştır. Daha Eflatun’un ideler teorisinde bile, sadece genel olarak “diyalektik” yol değil, belki olmsuzlama, varsayım, birlik, neden gibi belirli sınırlanmış kavramlar, zengin ve bilimsel bir olgunluk haline varmış bulunuyordu. Fakat bunları ve diğer kavramları ilk defa bir sistem düzenleyerek ifâde eden, onlardan bilimsel bir birlik oluşturan ve böylece mantığa özel ilim yöntem ve teâmülden değil, belki daha çok dilin teâmüllerinden çıkarır; derinliği göz önüne alınırsa bu mantık, kuşkusuz kendi türünde koca bir eser olmakla birlikte, ancak “önerme”nin şekillerinden analiz ve açıklamasından, bunlardan bir sistem ortaya çıkarılmasından ibârettir.
          Bütün kavramlarımız, “varlık hakkında ifadelerimizin ve yüklemelerimizin başlıca cinslerine”, yani kategorilere (mekûlât) dahildir. Bunları Aristo, keyfi olarak bazen sekiz, bazen on olarak sayar. (Aşağıdaki örnekler Aristo’nundur)

1. Töz (cevher), Örnek: İnsan, at
2. Nicelik (kem), Örnek: İki veya üç ölçü uzunluğunda
3. Nitelik (keyf), Örnek: Beyaz, edebi, hırslı
4. Görelik (izâfet), Örnek: İki katı, yarısı, daha büyük
5. Mekân (eyne), Örnek: Pazarda, Lykeion’da
6. Zaman (meta), Örnek: Dün, Geçen yılda
7. Durum (vaz’), Örnek: Uzanmıştır, oturuyor
8. İyelik (mülk), Örnek: Ayakkabılıdır, silahlıdır
9. Etki (fiil), Örnek: Keser, yapar
10. Edilgi (infiâl), Örnek: Kesilmiştir, yakılmıştır


Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!